Twitter
Cemre Okumuş
Cemre Okumuş

Hâlâ Çemberimizde Gül Oya

19 Ekim 2016 Çarşamba

Yayından kalkan, reyting kurbanı olan, her akşam birbiriyle yarışan 160 dakikalık diziler bir kenara; bazı işlerin son kullanma tarihi geçmiyor arkadaşlar.

Nitekim mesele: Bir dönem dizisinin on yaşında bir izleyici kitlesi oluşturmasının saçmalığı bir yana, her bir karakterinin ete kemiğe bürünüp yayın hayatından on küsur yıl sonra bir nesli adım adım takip ediyor oluşu. Ana karakterimiz "Mehmet"in dediği gibi, o karakterleri tanıdığımızdan beri "bir gemi geçiyor içimizden" ya da o gemiyi arıyoruz. Yanlış anlamayın "İsmail abi"nin gemisi değil bu, sahillerde boş boş el sallanan hani.

Akşam ayazında arkadaşlarla sandviçlerimizi kemiriyoruz. Her arkadaş grubunda sessizlikten tiksinen bir tip mutlaka mevcuttur ki; "havalar da iyice soğudu""otobüs durmadı", "yağmur çiseliyor" gibi gereksiz durumları yüksek sesle dile getirsin. Arkadaşın biri "yağmur çiseliyor" der demez; bir diğeri devraldı "korkarak, yavaş sesle"; sonra "serez çarşısı dilsiz, serez çarşısı kör"ler; sürüklendik gittik.

Yıllar öncenin dizisi Çemberimde Gül Oya'nın unutamadığımız bir sahnesi bize bu dizeleri ezberleten. Biz ki, o dizinin on yaşında izleyici kitlesi; ki doğrudur her yaz düzenli aralıklarla tekrar tekrar izlendiği. "Küçük Kara Balık"ların toplanıp yakıldığı sahnelerde on yaşında gibi ağlandığı... Nitekim bir çoğumuzda yeri büyük. "Mehmet" gibi bir karakterin varlığıyla büyüdük ve elbette hepimiz bir gün o "Mehmet"le tanışıp, yazar olacaktık. Dönem dizisi olmasının etkisiyle ve on yaşındaki bir çocuğun hayal gücüyle; annelerimiz "Yurdanur", babalarımız "Mehmet"ken, biz "Samed Behrengi"ler okuyorduk. Küçük bir çocuğa izole bir dünya yaratan Çağan Irmak, sadece "Babam ve Oğlum"luk bir yönetmenden fazlası yani; her ne kadar sonra "Issız Adam" kafalarına düşse de; bir neslin dengeleriyle oynadı da diyebiliriz. Küçük yaşlarda tanıştığımız çoğu karakterin, senaryonun ve dizinin gündelik yaşamlarımız üzerindeki etkisi şüphesiz. Hayatı boyunca içten içe "Mehmet"i arayacak nice feminist arkadaşım olduğu doğrudur.

Bir yanıyla "hem sinema filmlerimde hem de içinde bulunduğum işlerde bu toprakların hikayesi olsun istedim hep" diyen Tomris Giritlioğlu romantizmi, bir yanıyla globalleşen neslimizin yegane mücadele alanları arasında sıkışıp, on yaşında Çemberimde Gül Oya'yı izleyen kadınlar olarak; "romantik feminist" kitlenin içinde yerimizi aldık. Neyse ki ergenlik dönemimize rastlayan televizyondan paçamızı kurtarmayı başardık. Onur Ünlü furyası ve abici hikayelerin arasında hâlâ Tomris'in, Nilgün Öneş'in, Gaye Boralıoğlu'nun, Mahinur Ergun'un çocukları kalabilmiş bir kitle var diyorum umutla.
Çemberimde Gül Oya, bir döneme ayna tutmakla kalmayıp, başka bir dönemin de romantik neslini yarattı.

Bizi bir yanıyla soundtrack'larında 45'likler aradığımız yaşamlara sürüklemekle beraber, her izlediğimizde aidiyet ve umut gibi sözcükleri bize hatırlattı. Sonra hızlı yayın akışı ve değişken gündemimizin arasına geri dönüp yine unuttuk, ama içten içe "sen benim hem ailem hem vatanımsın" gibi bir sevgi tanımı olabilir mi sorusunu hep kafalarda taşıdık. Uyumsuz ve tahammülsüz bir nesil olarak, bunun anlamını çok kavrayamamakla beraber; bu iki insanın uyumlu yaşayış süreci, hatta eski İstanbul minyatürü tüm konak sakinlerinin beraber yaşayış süreciydi bize asıl romantik gelen. Mehmet'le Yurdanur aşkından çok madamın konağı hikayesi.

Bir diziyle sunulan zengin karakter yelpazesiydi bizi kendine en çok çeken. Urfa'dan göç eden Sultan abla ve ailesi, Almancı yolu gözleyen Suna abla, Madam Niki, şarkıcı olmak için tutturan Urfalı Mahzun... Bolca mizah, bolca drama... "140 dakika çekeceksin"lerden öncesi olduğundan belki, hikayeyi yedire yedire, dramayla mizahı aynı tabakta koydu önümüze.Her yeni yıl yeniden izlemek düştü bizlere de. Globalleşen muhteşem neslimizin gerçekliğinden sıkıldıkça repliklerini açıp açıp okuma sapıklığı...

İkinci Yeni'nin dillere pelesenk olmadığı ve her dizi de bir kuple ikinci yeni attırmadıkları zamanlardı o zamanlar. Bir iki dize Nazım duysak hoşumuza gidiyordu. On küsur yıl sonra ondan okuyoruz efendim o şiirleri ezbere. 

Anlayacağınız dönem dizileriyle büyüdük büyümesine de aradığımız "Mehmet"e şu an da ulaşılamayan bir dönem ne yazık ki. Lütfen daha sonra denemeyelim. Üzülüyoruz.